22 Temmuz 2010 Perşembe

Aklım başımda değil hala...



Hala etkisinden çıkamadım..Çok acayip bir tecrübeydi..Arda' nın doğumundan sonra yaşadığım en etkileyici, en heyecan verici, en beni hayretlere düşüren şeydi Asya' dan Avrupa' ya yüzmek..İyi ki yaptım ben bu işi..Kendimle gurur duyuyorum desem çok mu kibirlenmiş olurum acaba ? :)
Nasıl anlatılır ki, nereden başlanır ki....

Yarış sabahı gergin ama komik halimiz, Kuruçeşme parkındaki panayır yeri gibi şenlikli sporcu alanı, bir sürü tanıdık görmek, "yarış geyiği" yapmak, teknelerle Kanlıca' ya giderken bize eşlik eden yunusların yarattığı coşku, alkış kıyamet onları selamlamamız, midede hissedilen heyecan krampları, diğer yüzücülerle yaptığımız şamata, start anındaki kaos, Esra' yı takip edeceğim diye su altında hafiye gibi süzülmem...
Kalabalıktan sıyrılıncaki sakin ve senkronize seyrimiz, ucu bucağı olmayan depderin mavilikte bir başına yüzmek, Fatih Sultan Mehmet köprüsünün altından sırt yüzerek geçip köprüyü seyretmek, kafamı kaldırdığımda Rumeli Hisarını görmek, nefes alırken Kuleli Askeriyi izlemek, denizin ortasında "ne tarafa?" diye kısa pazarlıklar yapmak..

Arkamızdan gelip bizi geçen genç erkek yüzücülerin sayesinde "doğru yolda" olduğumuzu anlamak, sevinmek, derin bir oh çekmek, akıntıyı iyi yakalamış olmanın dayanılmaz hafifliği, 54 dakikada kendimizi Kuruçeşme' de bulmak, can havliyle çıkmak, kolumuzdaki çipleri okutmak, derecelerimize sevinip Esra'yla kucaklaşmamız, şaşkınlık, sevinç, gurur, yarışı bitiren diğer takım arkadaşlarımızı karşılamak, onların derecelerine sevinmek.....
Hepsi çok acayipti..anlatılınca hakkını verememe endişesi yaratacak kadar yoğundu..

850 katılımcıdan 561 tanesi yarışı bitirdi. Genel klasmanda bu 561 kişiden 56. oldum.
Yaş grubumda, yani 30-39 yaş kadınlarda ise 6. olarak bitirdim.
Karaya ayak basan 11. kadınım vede yine karaya ayak basan Türk kadınlar arasında 3. yüm, ama böyle bir madalya tabii ki yok!! :)

Engelli sporcular vardı, her birini yürekten alkışladım, gözlerim dolarak, göğsüm gururla kabararak...Yabancılar vardı, Güney Afrika Cumhuriyeti'nden tut Romanya' ya, İspanya' dan ABD' ye...Su çok temizdi, finişe gelirken Kuruçeşme'de bir kaç denizanası, o kadar..Zaten onları da gözüm görmedi o esnada...Merak eden var ise; Evet, bol bol su yuttum, hala yaşıyorum! :)

Çok keyif aldım ben bu işten, eskiden maratonu bırak uzun mesafe yarışları bile içimi bayardı ama sanırım kanımda varmış benim maratoncu olmak! :)

Eee? Şimdi sırada ne var..? Çanakkale mi dediniz..?? :)

Bekleşirken

Dodo dayı ve Ali amca da yarıştılar

16 Temmuz 2010 Cuma

Gidiyorum yine..kıtalar arası bi işim var bu sefer..

Çok az kaldı..
Düşünürken mideme giren kramplar çoğaldı..
Keşke daha çok hazırlansaydım..
Yumurta-kapı ilişkisi hayatımda yine başrolde..
Hep mi son ana bırakır bir insan..?
Öyle yada böyle...gidiyorum...kafaya taktım bir kez..
Kıtalar arası bi sözüm vardı..onu halletmeye..
Asya' dan Avrupa' ya yüzmeye..
*
Bazen diyorum, ne işin var Itır, otur oturduğun yerde..
Sonra katılımcı listesindeki 1930 lu amca geliyor aklıma..(amca mı desem dede mi..bilemedim)
Ve Hayır, oturma diyorum, oturma ki, sende 80 ine gelince hala çakı gibi ol..o amca gibi..
*
Herşey yolunda gider de bitirirsem yarışı, çok gurur duyacağım kendimle..
Oğlum da büyüyünce gurur duysun istiyorum..İstanbul' da arkadaşları ile gezerken, "benim annem taaaa ordan buraya kadar yüzmüş, yaaa?!" diye arkadaşlarına hava atsın istiyorum :)
Geçmişte yüzmeye verdiğim tüm emekler (gidemediğim şubat tatilleri, yıllarca sabah 5 te kalkarak uyuyamadığım sabah uykuları, takılamadığım lise partileri de bu emeklere dahildir!) yıllar sonra böyle taçlansın istiyorum..
*
İstanbul' dan döneli 48 saat olmadan yine gidiyorum..yorgunum..uykusuzum..boğazım acımaya başladı üstüne üstlük..canım sıkıldı..Pazar sabahına kadar iyice dinlenmeliyim..
*
Arda' dan 1 hafta içinde ikinci ayrılığım olacak öte yandan..Bir laf vardı, neydi? "8 çarşamba bir araya geldi" miyidi, ne? Attım..Neyse o hesap, her bir halt aynı haftaya sıkıştı...Bu sefer 3 gün-2 gece ayrıyız, sanırım o yüzden de kendimi kasmış vaziyetteyim..Sabahtan beri ota boka gözlerim doluyor..
*
Çok heyecanlıyım çoookkk...Herşey bitsin, pazartesi olsun istiyorum, bir an önce, alnımın akıyla..
Meraklısına Avrasya maratonu ile ilgili bilgi: Tık
"Kafayı yemişsin sen kızım!" demek isteyenler için parkur: Tık :)

13 Temmuz 2010 Salı

Mola

2 yildir ilk defa mola hakkimi kullaniyorum...
Sabah kus misali, yapis yapis Istanbul'a geldim..
Babun'la..kizkiza..Massive Attack dinlemeye..
Memo yok, Arda yok..
Vijdan tavan yapti..
Kalbim pirpir..
Saat basi Fatos hanimi ariyorum..
Sanki iste oldugum bir gunden ne farki var?
Olsun arayip icimi rahatlatmaliyim..
Bu aksam nasil gececek asil onu cok merak ediyorum..
Baba ogul umarim keyifli, minimum aglak gecirirler geceyi..
Molamin tadini cikartmak istiyorum ama iste...icim pirpir.......

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Miya atta



Yaklaşık bir aydır evimizde misafir olan annanenin kedisi Bızdık hanım evine döndü..Annemler her tatile gittiğinde bize gelen ve artık bizim evi yadırgamayan Bızdık bu yaz ki olağan 1 aylık misafirliğini de kazasız belasız ama pek çok sıkılarak atlattı..

Eski gelişlerinde ful ilgi ve itina gören Bıtbıt maalesef bu sene biraz kendi haline terkedildi. Bir kere eskisi gibi geceleri kocayla benim aramda yatamadı zira bizim aramızda başka bir cüce yatıyor! Hatta odalara hiç girmesin, çok tüy döküyor diye odalara açılan koridor kapısı hep kapalı tutuldu..Eskiden akşamları 2 saat terasta kaşıma / fırçalama ritüelleri yapılırken ve ben daha miii derken dibinde biterken, bu sefer diğer cüce yatmadan bir türlü ona fırsat gelemedi..Bende daraldım azıcık bu sene..Arda'yı uyuttuktan sonra bir de onu kucakta kaşıma ve uyutma seramonisi (annem böyle alıştırdı kendisini) fazla geldi bana..Yine de arada bir, kendisi kucağımda koltukta uyumuşluğumuz var..

İlk günler Bıtbıt' a pek sokulmayan Arda sonlara doğru neredeyse hayvana azap yaşattı..Uyumakta olan hayvana sessizce yaklaşıp aniden göbeğine vurmak, sürekli peşinde sürünerek rahat yüzü vermemek, kuma çişini/kakasını yaparken üzerine koşarak hayvanı deli etmek, cici yapacağım derken orasını burasını çimdiklemeye kalkmak, önünden geçerken kuyruğunu çekmeye teşebbüs etmek gibi değişik aktivitelerle hayvanın burnundan getirdi...Ama Bızdık hanım çok kibardır, bir kez bile Arda nın bu işkencelerine tırmık veya ısırıkla karşılık vermedi..Bir tek kez tıslamışlığı var o kadar :) Ayrıca hep kötü muamele görmedi canım abartmayalım, birçok kez mamasını suyunu yeniledi, tabağı burnuna sokarak yemesi için ısrar etti, saat başı tuvaletini hatırlattı, arada bir önüne top attı filan :)

Şu tüy temizleme işi kabus gibi gözükmese gözüme, bir yavru kedi alacağım beraber büyüsünler diye ama henüz toto yemiyo :)

7 Temmuz 2010 Çarşamba

2 yaşında bi velet hakkında...



Ne zamandır Arda' nın gelişimi ile ilgili yazmadım..Zaten daha çok benim anılarım ve maceralarım dolmaya başladı buraya..Blogun adınımı değiştirsem acep? Ana Toti..yada Ana Toti' nin maceraları filan...

Neyse, toti kuzusu büyüyor, serpiliyor, her geçen gün değişiyor, ben bu değişime zar zor adapte olabiliyorum çoğu zaman..

Konuşmada gelişmeler var bi kere, son 2-3 haftadır acayip tekrara başladı, ama gariptir, bir kez tekrar ediyor duyduğu bir kelimeyi, çok güzel söyleyip bir daha asla söylemiyor. Mesela ben konuşurken kurduğum cümleden "hortum"u seçip, ayan beyan hortum demişliği var ama 1 kez..Bir daha söylet hortumu söyletebilirsen.."Anne otuu" diyor işten dönünce, ille 3 lü kanapeye oturulacak, Arda kuduracak, kendini ordan oraya atacak, anasının burnuna bi tekme, böğrüne bir dirsek atacak, şaka kaka olacak, kafalar çarpışacak, bir fasıl ağlanacak filan...Yada "odaya" diyip bizim odaya, yatağa götürecek ikimizi, "1,2,3" diye yatağa atlanacak ve aynı kudurma orada daha geniş çaplı yaşanacak...En sevdiği aktivite, benimle hasret geçirme şelki bu onun..

Bal, bidaa(bir daha), kak(kalk), aç, tut, ommet(omlet), çiçiç(çiçek), ağaç, nin(in), bez, bebek, abi, abla, bitti aklıma gelen en belirgin, en çok kullandığı kelimeler. Bir de kendi dilinde konuşması var ki çok acayip, sanki dilini bilmediğim ama çok iyi konuşan bir çocuk ne bileyim sanki zimbabveli bir bebe car car ötüyor karşımda, noktalar virgüller koyarak, hayret, üzüntü, sevinç efektleri/nidaları yaparak bir uzun uzun anlatışı var...Cümlesi bitip de "Bunca dil döktüm, yorum yapın bre..!" diye baktığında, genelde gözleri kocaman olmuş anne-babasının kendisine hayretle bakışını görüyor, kimi zaman da gülmemek için kendilerini zor tutmalarını :)
İnanılmaz çok şarkı söylüyor, buradaki gibi, tabii yeni şarkılar da eklendi, müzik duyunca hemen popo oynamaya başlıyor, resmen mutlu oluyor velet. Doğumgününde bi silofon gelmişti, babayla beraber "Do bir külah dondurmaaa.." söyleniyor..Cüce "Siii Ayşenin kedisi" kısmında "Ayşe miyaaaavvvv" diye eşlik ediliyor! :) Keşke diyorum bakıcımız Fatoş Hanımın adı Ayşe olsaymış, kadını da anne diye çağırmazdı o zaman :)

Fakat en favori adamı bu aralar Louis Armstrong. Bu şarkıda transa geçiyor, koltuğa oturup öylece dinliyor, mest oluyor, bitince sinirlenip bidaaa diye yırtınıyor!
Canımı sıkan şey ise, son zamanlarda iyice asosyal olması..Park tamamen bitti hayatımızda..Park derken oyun parkları. Salıncak, kaydırak, dönme dolap, hiç bir tanesinin yakınından geçmiyor, Sadece yürümek istiyor, taş-kova-kürek 3 lüsü de tarih oldu..Kilometrelerce yürüyebilir, bazen mahalle turu atıyoruz 1,5 saat filan sürüyor...Tabiki asıl canımı sıkan bu değil, asosyal derken insanlara karşı tutumunu kastetmiştim asıl. Hiç bir bebek-çocukla ilgilenmiyor, eskiden beraber "takıldıkları" park arkadaşlarının yüzüne bakmıyor, veletler Arda diye yırtınırken sabit bakışlarla ortamı terkediyor, kalabalığa kesinlikle girmiyor, insanlardan kaçıyor. Doğumgününde kimseye pas vermedi, pasta üfleme dışında ortalarda dahi gözükmedi. Koca' nın Amerika' dan gelen ve 2 yıldır aileye katılan 2 yeni cüceyi görmek için can atan teyzesi ve kuzenine ise en cazgır, en huysuz yüzünü göstererek tüm öpücük ve sevgi selini kuzenine kaptırdı...İletişimden oğluma sıfır veriyorum! :)
Araba, top veya herhangi başka oyuncaklarla pek işi olmayan yavru totinin hala en büyük aşkı lülüler, mutfak eşyaları ve su. Allahtan terasımız ve babasının bitkileri var da çocuk onları sulayarak, fısfıs yaparak, annesi görmeden sardunyaları yolarak ve açık havada lülüleri döndürerek vakit geçiriyor...

Lülü

Bir daha biriktirmiycem, çok uzun oldu, kafam karıştı, patrondan azar işitmem de an meselesi...Resimleri de yükleyebilsem bari çaktırmadan...


Hastasıyız yamuk ön iki dişin..!



Caanım sakız sardunyalarım

2 Temmuz 2010 Cuma

4. yıl



Bugün 4. evlilik yıldönümümüz..
Gariptir şimdiye kadar klasik bir kutlama yapamadık biz..
İlk sene ben yatak döşek hastaydım..
İkinci sene aşkımızın meyvesi geleli 2 hafta kadar olmuştu, beni lohusalık çarpmış vaziyetteydi..
Üçüncü sene...unuttuk!!! :)
O güne bebekli bir arkadaşlarımıza ziyarete söz vermiştik, hatırladığımız vakit de iptal etmek için çok geçti vede gerek de görmedik zaten, çünkü Arda' yı bırakacak kimsemiz olmadığı için mum ışığında yemek gibi romantik bir seçeneğimiz olamayacaktı, bizde bebekli arkadaşlarımızla biralarımızı tokuşturarak kutladık..
Bu sene bakalım neler olacak yada olmayacak? Pırlanta gerdanlık ve 8 düzine gülle kapıda serenat yapmaz ise kocayı kapı dışarı etmeyi düşünüyorum :))

Kocacım bize her gün yıldönümü zaten, aşk meyvemizi de alır aramıza, pizzamızı söyler güzel bir şarap açarız yanına,düğün videosunu da koyduk muyudu, başlasın eğlence!!

Düğün videosu demişken, belki ilerde yaşlanır unuturum filan oğluma bir not bırakayım dedim:

Arda' cım, eğer oturup anne-babanın düğün videosunu seyredecek olursan bir gün, bil ki hani finale doğru sarhoş annen ve arkadaşları orkestranın yerini ele geçiriyorlar, hani bağıra tepine kareoke yapmaya başlıyorlar kendi doldurdukları cd ile sonra hani bir ara "It's raining man" çalarken annen "Havadan erkek yağıyoooorrrrr Haleluuuyaaaa!" diye mikrofondan bağırıyor ve üstüne sahnede arkadaşlarıyla gülme krizine giriyorlar ya, işte bil ki o an annen ufaktan altına kaçırıyor, o yüzden suratı o karede öyle garip bir hal alıyor! :)
Ve bil ki anne-baba birbirlerini çok severek, çok eğlenerek, kocca bir arkadaş ordusu yanlarında olarak evlendiler..

Umarım bir ömür böyle sevgiyle, sağlıkla, dostlarımız, ailemiz yanıbaşımızda, mutlu mesut geçirelim..Hallelujaaa!!

1 Temmuz 2010 Perşembe

Beklenen kitap yayımlandı, israrla arayınız :)

Kitabımız çıktı..!
Kitabımız diyorum çünkü içinde biz de varız. Arda' nın gelişi, doğum hikayesi kitap oldu, basıldı, yayımlandı :)
Normal doğuma kafa takık bir vaziyette yoga yaparken, derslerden birinde tesadüfen Dr. Hakan Çoker' in Lamaze kursundan haberim oldu, zor bela kocayı ikna ederek kursa katıldım ve hemen Hakan' ın kurmuş olduğu Doğal doğum mail grubuna üye oldum. Kursa katılanlar doğum yaptıkça gruba doğum hikayelerini yazıyordu. Lohusa depresyonum geçip, yaralanan meme uçlarım iyileşince, yani kendime gelince -takriben doğumdan 3 ay sonra- oturdum bende yazdım hikayemizi...
Aylar sonra grubu takip eden, Edinburgh Üniversitesi Araştırma Görevlisi Şebnem Susam Sarajeva hikayeleri kitaplaştırmak istediğini söyleyince biz 20 anne "Tamam" dedik..Böyle başladı işte herşey. Hikayeler gözden geçirildi, Şebnem düzenlemeler yaptı, yapılan düzenlemeleri bize sordu, biz önerilerde bulunduk, bayağı bir mail trafiği oldu ve sonunda Kuraldışı yayıncılık kitabı bastı..!
Henüz elime geçmedi kitap, Kuraldışı biz 20 anneye birer kopye gönderecekmiş, heyecanla bekliyorum..
Pek heyecanlandım ben ya !! Çok sevindim böyle bir işte yer aldığıma, gururlandım çok..
Arda' ya güzel bir anı olacak herşeyden önce..Basılı bir doğum hikayesi..! Benim hikayemi annem kitap olarak önüme koysa ben deli olurdum sevinçten mesela..Tabii erkek çocuk ne kadar ilgilenir bilemiyorum, olsun gelinim okur..! :)
Öte yandan Türkiye' de doğal doğum unutulup gitmişken, sezaryen amacından saptırılıp en güzel doğum şekli diye benimsenmişken, normal doğum sanki yüzyıllardır yapılmıyormuş gibi birden tü kaka olmuşken, normal doğumu isteyen kişilere hortlak görmüş gibi bakılırken, kadınlar vücut saatlerini ve fonksiyonlarını hiçe sayarak "Ayy vajinamın o kadar açıldığını düşünemiyorum, iğrrennç!" diyerek planlı sezaryenleri tasarlarken, daha da kötüsü bebeğin burcunu belirlemek adına takvimlerden gün seçerken, doktorlar muayenehanede daha çok hasta bakıp daha çok para kazanmak adına bu düzene alkış tutarken, ebelik müessesesi tarih olmuşken, Profösörden aşağısına kendimizi teslim edemezken, daha bu liste çoook uzayıp giderken, sistemin çarkları böyle pek güzel çalışırken.....doğal/normal doğum adına güzel bir çaba bence...Şebnem'e fikri ve emekleri için teşekkürler!
Diğer 19 hikayeyi de okumak için sabırsızlanıyorum!
Kitap şimdilik internetten satılıyor..Pek yakında size en yakın kitapçıda..! Israrla sorunuz ;)
Not: Blog tarihimizin en linkli yazısı oldu :)
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...