27 Mayıs 2010 Perşembe




Bu akşam Marmaris'e gidiyoruz, Ana toti yarışacak yine..Masterlar Türkiye Bahar Kupası 29-30 Mayıs tarihlerinde Marmaris kapalı yüzme havuzunda..Bursa gibi hezimetle mi sonuçlanır yoksa Ankara' daki yarışlar gibi kralından altın madalyaları toplar mıyım bilemiyorum ama bu seyahat bizi rutinimizden çıkaracak, nefes aldıracak ve iyi bir değişiklik olacak gibi hissediyorum..

Zaten yarışlar ile Haziran ayına hızlı ve karman çorman başlıyoruz..Fatoş ablanın da bizden bir gün sonra Almanya' ya uçması ile ayın ilk 15 günü normal rutinimizden bayağı farklı gelişecek gibi gözüküyor..Marmaris dönüşü ananelere taşınıyoruz..Fatoş ablanın olmadığı ilk hafta Arda Totisi anane ve dede tarafından asiste edilecek, biz şehre işe gidip geleceğiz.. Ardından anane ve dedenin de yurtdışına gitmesi ile 2. hafta babaanne devreye girecek, bu sefer evlerin yakın olmasından mütevellit geceleri kendi evimizde kalacağız, gündüzleri babaanne bizim eve misafir olacak..Bu esnada da Arda' nın doğumgünüsü gelmiş çatmış olacak, ben bu koşturma içinde pek de istediğim hazırlıkları yapamamış olacağım sanırım...

Neyse doğumgünü ile birlikte normal hayatımıza döneceğiz inşallah, Fatoş abla da yurda dönmüş olacak, taaa Eylüle kadar seyahat - tatil filan da olmayacağı için kavruk Ankara'da pişe pişe bol rutinli bir yaz geçireceğiz..
Neyse daha bavul yapılacak, Arda' ya yolluk dut kurusu filan alınacak..çok iş var..ben kaçar..
Bana şans dileyin de elim boş dönmeyeyim yarışlardan!! :)

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Ding Dang Dooonggg!

Uzun bir müddet "This old man" favorisiydi..
Melodiyi şakıdı durdu, aylarca..
Mothercare den muzik cd si aldik, içinde this old man olan..
Arabada başa ala ala onu dinledik..
İstanbul yolunda ben diyeyim 20 kez, siz diyin 50 kez..
Nakaratlara ata tuta eşlik ettik biz de: ....he plays nik nak naku nuk nikinuki nuuukkk :)
...
Derkeeenn, yeni bir şarkı çıktı ortaya!
"Are you sleeeeping..brother John?"
yada "Frere Jacques..dormez vous?"
yada "Baş parmağııım...nerdesin? Burdayııım..."
Şimdilerde bu şarkı dillerde..
Daha cd si yok ama biz de bet seslerimizle eşlik ede ede "ding dang dong" luyoruz bu ara..



Sarki 1 from Mehmet Yogurtcuoglu on Vimeo.

Oğul toti konuşamıyor ama, şarkı söylemeye bayılıyor :)
Etraftan "Ay müzik kulağı çok iyi şekerim, kesin kabiliyeti var, aman ihmal etmeyin" ler geliyor..
Ay tabii şekerim, ihmal edermiyim hiç? Minik Mozartım o benim, şimdiden konservatuar düşünmeye başladık biz! Dedesi de çok iyi mandolin çalardı zaten, genetik bu işler genetik!! :)



Not: Acaba neden bu şarkı ecnebi dillerde jak veya con adlı kardeşlerin uykusundan bahsediyor da, bizim dilde parmaklar misafircilik oynuyor? Şimdi yazarken farkettim..
Not2: Videoda acayip uykusu var..eve dönüyoruz, yatağında uyusun, arabada bayılmasın diye 40 takla atıyoruz :)

21 Mayıs 2010 Cuma

A.S. bir cuma akşamı

Ananeye gittik akşam yemeğine, şehir dışına, yani eskiden öyle sayılırdı oralar, şimdi koca bir ek şehir oldu..Bahçe keyfi, yemek (büyükler sadece..ufak kişi tenezzül etmedi), anane ve dedeye bol şımarma filan derken pijamalar giyildi, arabaya binildi ve yola çıkıldı..Tabiki çubuk kraker istenildi ve 2. çubukta küt diye uykuya geçildi..
"Babamız" (ne gülerim bu tanımlamaya da!) biraz dolaşıp gidelim dedi..Herzamanki kısa yol yerine biraz trafiği yoğun, hareketli sokaklara saptık ve A.Ö (Arda' dan önce) içtiğimiz, azıttığımız barların önünden geçtik..hava güzel ya, sigara yasağı da var ya, herkes dışarlarda, kapılarda ellerinde biralar..kalabalık..amanıın bi içimiz gitti ki! Hani yazlık yerlerde hanım teyzeler ellerinde çekirdek, diskoların önünden geçerler ya boyunları uzaya uzaya içeri bakarak, o hesap işte..arkada bebemiz horlarken iç çeke çeke bakındık..bir iki tur attık, en çok vaktimizin geçtiği barları, sonrada şimdiki en popülerleri inceledik, analiz ettik..pek bi gaza geldik..amaan bi bira içseydik bari dedik..yarın akşam kim evde kalsın-kim dışarı çıksın pazarlığı yaptık vede kös kös eve döndük..
Oğlanı yatağına koyduktan sonra klasik bir A.S. gecesi başladı..biri pc başında, diğeri tv karşısında..sessiz..sakin..Neyseki sofra toplama filan yok bu gece, mutfak salon mum gibi...bir de, pssssttt diye açtı koca kişisi biraları, buz gibi..teselli ikramiyesi! :)

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Bulandı benim kafa çok fena..

Haftasonunda ayın 15' i itibarı ile 23 aylık olan Toti kişisini anlatmayı, 23 ay notlarını yazmayı düşünüyordum..Olmadı..Bizde bazı hafta sonları çok iyi geçer, bazıları kötü..Bu hafta sonuda çok iyi geçmeyenlerdendi..Cumartesi değil, daha çok pazar..Oturduk beraber ağladık bir ara..Daha doğrusu anası ağlayınca o da korkup ağladı..Kendi hep ağlayabiliyor ya, göz yaşları hep hazırda bekliyor ya, anasında da aynı potansiyeli görünce ürktü bizimkisi bir an :)


"Hani hep ben ağlıyacaktım, bu da teselli edecekti beni? N'oluyor kuzum şimdi buna??" diye paniklemiş olabilir.. Neyse kısa kestim bende o uyurken devam etmek üzere...Zaten Fener de 3,5 dakikalığına şampiyon oldu..Baba Toti' nin de keyfi kaçık..Fekat laf aramızda ben pek sevindim bir Anadolu takımının zaferine, ooh suyundan da koy! Darısı Gençlerbirliğinin ve Karşıyaka' nın başına..
Efenim neyse..bu arada kafam çok bulandı ya 23. ay nasıl geçti, neler oldu, bu ayki büyüme eğrimiz nasıldı, insanlık için ufak ama Toti yavrusu için büyük adımlar nelerdi..kafamda tasarladığım hiç bir şey net değil..Sanki her şey aynı gibi, Arda hep böyleydi gibi, sanki hep;
-Yatağımıza gelmek için fırsat kolluyordu...(Evet bu hakkaten böyleydi hep ama bir farkla: Eskiden yani 22 aya kadar meme için geliyordu ve en azından gece 3:00 e kadar gelmiyordu...Şimdi meme yok diye daha uzun uyumasını beklerken gafil avlandık, artık daha da erken uyanıp yanımıza geliyor, saat 24:00 den 02:30 a kadar her an olabiliyor!)

-Masal dinleyerek uyuyordu...(Hayır, meme emerek uyuyordu, bende ninni mırıldanıyordum. Şimdi gün içinde yaptıklarından derlemeleri aralara hayvan kardeşlerin maceralarını sokuşturarak anlatıyorum..es kaza beynim çalışmaz da ninniye dönersem fena kızıyor!)

-Kung-fu yapar gibi uyuyordu...(Hayır, daha nizami, daha sakin yatıyordu, tek sıkıntı babasının ortopedik yastığını çok sevmiş olması ve hep o yastıkla bütünleşmek istemesiydi ki benim için hiç bir sakıncası yoktu..Ne varki artık kafa göz yara yara, tekme tokat ata ata yatıyor ve baba yastığının da pabucu dama atıldı, yeni gözde annenin koltuk altı, böğrü, kıçı, başı..Her sabah sırtım ağrıyarak kalkıyorum, aldığımız darbeler de cabası..Bir cocuğum daha olursa kesin ferber..tracy..şu bu..)

-Makarna, börek ve ayranla besleniyordu...(Hiçte bile..Kıymalı fasülyeyi çatalla ezip yediriyorduk sıpaya, lüp lüp yutuyordu..Şimdi yeşil hiç bir şey yemez oldu..Neyse ki çorbayla arası düzeldi de bazı şeyleri çorba ile yutturur olduk..Yine de favori pilav, makarna ve mantı, bol sarımsaklı yoğurt ile ve lütfen üzerine nane ve sumak serperekten!)

-Sanki hep konuşamıyordu...(Hahahaaa, aynen devam, dıgıl dıgıl, Avni oğlum benim!!! Çok güzel "siyah" diyor yanlız bu ay, üzerine basa basa, "a" yı ağız dolusu yayıp "h" yi gırtlaktan uzata uzata çıkararak..Hangi rengi gösterip adını sorsak: "Siyaahhh" ..Başka renk yok!)

İşte böyle ufak tefek değişiklerle devam ediyoruz..Düzen takıntısı had safhada, hala en favori obje rüzgar gülü, terasta bir sürü rüzgar gülümüz oldu, döndürüp duruyor.."Ev", "ağaç", "bitti", "nin" (in) en belirgin kelimeleri..Parklarda kaydırak - salıncak sayfası kapandı..Varsa yoksa yürüyüş, çiçek, ot, böcek..

Doğum günü de ayrı bir muamma..1 ay kaldı..ne yapmalı? Yoksa geçen sene ki gibi anne-baba mı partilemeli sadece? Neyse bu da ayrı bir yazı olsun...Kafası bulanık anneden bu kadar...




"Asap yaparım..fena bakarım!"

7 Mayıs 2010 Cuma

Fobiyus berbatyus

Fobim var benim..
Bayağı ileri seviyede..
Mevsim yaza döndümü hortlayanından..
Havalar acık ısındımı beynimin derinliklerinden açığa çıkan..
Kimi zaman yok yere havalara zıplatan..
Korkudan dilimi tutturan..
Bahsi geçince bile tüylerimi diken diken yapan..
Karafatma/Hamam böceği/Kakalak..her ne zıkkım ise adı..
Antalya'da rehberlik yaptığım dönemlerde "uçan" ı ile karşılaşınca iyice cozutan..
"Evlilik sonrası sevgili evimiz" in, eski bir bina ve teraslı olmasından mütevellit, "arada bir" bu zıkkımdan barındırdığı gerçeğiyle karşılaştığımda ise tavan yapan bir fobi bu..
İş yerimin bahçe içinde olması ve yapının 1939 inşaası olmasını ise boşverelim..
Hep de bana mı görünür kardeşim? Hep benim mi karşıma çıkar bu zıkkım?
Geçen sene yöneticiyi taciz ederek yaptırdığım ilaçlama sonrası yaz daha sakin geçti..
Ama ben kışı seviyorum, hem sıcak sevmem, hemde soğuk havada pis inlerinde kış uykusuna yatıyo bu zıbarasıcalar..
Hamileyken, koca da iş seyahatindeyken iri bir tanesi ile karşılaşıp, yastığım kolumun altında (neden yastığımı da aldım bilemiyorum) koca göbeğim önümde, ağlaya ağlaya kayınvaldeme gidip koca dönene kadar orda kalmışlığım var..
Loğusa cinneti içerisinde bir gece emzirirken, koluma sürünen sütyen askısını "o" zannedip kolumu boşlayıp, yavcucağın kafasını boşluğa düşürmüşlüğüm var..
Asıl derdime gelince: Bir gün Arda yanımda karşılaşınca ne yapacağım ben? Ona aynı fobiyi aşılamamak için ne halt edeceğim? Kara kara düşünüyorum bu işi ben..
Bu sabah kış bahçesinde büyük bir tezahürat yaptı, şaşkınlık, sevinç nidaları..Arkam dönüktü, gülümseyerek döndüm, "N'oldu??" diye..Garip bir böcek yürüyor, onu görmüş, sevinçle takip ediyor..İlk önce titrer gibi oldum ama baktım ufak, zararsız..Biraz izledik, kadim dostum Banu' nun (*) kızıyla yaptığı geldi aklıma..
"Arda' cım evine yollayalım mı onu?" dedim..
Kafa salladı evet anlamında..Elime geçen bir kağıt parçasını altına doğru tuttum, böcük üzerine yerleşti ve törenle, el sallayarak kendisini balkondan evine doğru "sıpıttık"..
Aynı şeyi o mendebur ile yapabilmeyi isterdim..evine yollayabilmeyi, oğlumun önünde paralize olmamayı, daha kötüsü ciyak ciyak tiyatro yapmamayı, ona da aynı fobiyi geçirmemeyi..
Ama bırak kağıt üzerine almayı, yaklaşabileceğimi bile sanmıyorum..onu evine yollama fikri dizlerimin bağını bile çözüverdi şu an..
Üzülüyorum bu işe ben...bir çaresi olmalı..
(*) Kısa not: Kadim dost Banu tüm börtü böceği evine yollayıp, kızına örnek olurken ne oldu bir gün biliyor musunuz? Boş bulunup, bir sineği rulo yapılmış bir dergi ile evin duvarına "ÇAAAAT" diye yapıştırdı!! Derin de boş gözlerle annesine bakakaldı, hayatının şokunu geçirdi! :)

Demekki neymiş? Ana boş bulunmazmış! :) Babun öperim cancağızım!!

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Düzen takıntısı ve Alka Seltzer' in gücü

Son günlerde Arda ile ilgili bir şey dikkatimi çekiyor; düzen takıntısı.
Bu eşyalarım düzenli dursun, kitaplarımı toplayayım da yerine dizeyim yada ayy oyuncaklarımı dağıttım annem söylenmeye başlamadan yerlerine koyayım şeklinde bir düzen değil tabii ki!
Bir ahenk tutturmuşken, bir oyuna dalmışken veya keyifle bir işe dalmışken etrafta olabilecek herhangi bir değişikliği protesto etme anlamında bir düzen tutkusu..
Mesela Ekin' in doğumgününde şöyle bir olay gerçekleşti:
Salonda herkes oturuyor, sadece Arda ve Ekin ayakta, Doruk ve Bilge balonları şişirip ortaya salıyorlar, hızla sönen balonlar taklalar atarak, oraya buraya çarparak irtifa keybediyor, Güm! diye bir yerlere tosluyorlar, Arda ve Ekin çılgınca gülüyor, eğleniyorlar, bizlerde onları seyredip hallerine gülüyoruz, pek eğleniyoruz. Bir ara loşlaşan odayı aydınlatmak için Bilge' nin annesi köşedeki bir lambayı yakıyor ve Arda sinir krizi geçiriyor!!!! Lamba tekrar kapatılıp, Ülkü teyze yerine oturunca Arda kendine geliyor ve balon oyunu yeniden başlıyor..
Bu hatırladığım en çarpıcı örnek..buna benzer bir dolu var..en ufak bir değişiklik olsun ortamda feci sinirleniyor!

Bir de sürekli idare ediyor bizleri, özellikle beni; sen orda dur, şöyle yap, böyle yap, kımıldama gibi..Mesela terasta 45 dakika mangalın başında dikiyor beni, hayali mamalar yiyoruz, beni durdurduğu yerin biraz yan tarafına kaymamalıyım, orda diyorsa orda işte, ne biraz sağında ne solunda! Yada en sevdiği lülüler!! O büyük renkli olanı çevirecek, ben küçük türk bayraklı olanı, yarım saat terasta lülü (rüzgar gülü) çeviriyoruz "Lyülyülyüüüü" diye bağırarak! :)



Son günlerde ben mi? Memeyi bıraktığımızdan beri 2 kez Alka Seltzer' in rahatlatıcı kollarına attım kendimi :) Özlemişim yudum hesabı yapmadan vijdan azabı çekmeden rakı içmeyi, balığın hakkını vermeyi, dostlarla sofra muhabbeti yapıp kadeh tokuşturmayı!
Hadi sağlığınıza..!
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...